Hayatı Iskalamak ya da Yakalamak...

Yaşlı insanları seviyorum. Onların yaşadıkları, kişilere bir hayat dersi verir nitelikte. Aşkları, çocuklukları, işleri... Bir ömür nasıl geçer sözüne inat, acısıyla tatlısıyla muhteşem bir ömür geçirdim diyorlar. Çünkü yaşamak güzel, hayatı ıskalamadım diyorlar hep. İçlerinde kalan uhdeleri olmuş, yapmak isteyip de yapamadıkları olmuş, kaçırdıkları olmuş belki ama o hatalara dönüp bakmamayı öğrenmişler. Kaçırdığı fırsatların, yenilerini engellemesine izin vermemişler.

Geçtiğimiz günlerde otobüste 1924 doğumlu, İstanbul eski 16. Noter'i ile tanıştım. Zamanının hızlı delikanları arasında olduğu kesin. Boş durmadım diyor, bir kere sevdim ve aşık oldum ve sevdiğim kadınla 5 evlada sahip oldum. Hatunumun bir dediğini iki etmedim, çünkü kadınları hep sevdim diyor. Hayata elele beraber tutunduk. Hayatın karşısında değil hep, hayata hep paralel gittik diyor. Böylelikle zor anlarımızda bile yaşamımızı kötüleştirmedik diyor. Şimdi dedi, çok sevdiğim hatunum diyalize bağlı. Yaşama ümidinin çok az olduğunu söylüyorlar dedi. Ağlamaya başladı. Ben de başladım ağlamaya. Her şeyin para olmadığını, sağlık ve huzurun çok değerli olduğunu dile getirdi.

İndik otobüsten, kahve içmeyi teklif etti, o kadar içim ısınmıştı ki kabul ettim. Şans oyunlarına düşkünlüğünü anlattı. Benim adıma 25 kağıt oynayacağını söyledi. Çıkarsa alırım yarısını ama dedim. Kahkahalarla güldü. Gülmeyi seviyorum dedi. Şiir yazmayı seviyor. Kitap haline getirecekmiş yakında. Bana Nazım Hikmet'in bir şiirini okudu.

bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına
inanıyorsan ve buna
rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. giden zaten gitmeyi kafasına
koymuştur ve yaptıkların onun dudağında
hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

sen kendini paralarken o her zaman bahaneler
bulmaya hazırdır. hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı neden beyaz değil?"
diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin..
iki ucu keskin bıçaktır bu işin.

yaptıklarınla değil
yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. bu mahkemede
hafifletici sebepler yoktur.
iyi halin cezanda indirim sağlamaz.

sen, "ama senin için şunu yaptım"
derken o, "şunu yapmadın" diye
cevap verecektir. ve ne söylesen
karşılığında mutlaka başka bir
iddiayla karşılaşacaksındır. üzülme, sen
aşkı yaşanması gerektiği gibi
yaşadın.özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin,
düşündün, şiirler yazdın. "peki o ne yaptı"
deme. herkes kendinden
sorumludur aşkta.
sen aşkını doya doya yaşarken o
kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu
eksikliği bildiği halde tamamlamak
için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
hayatı ıskalama lüksün yok senin. onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar
yaşasın.

her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
"acılara tutunarak" yaşamayı
öğreneli çok oldu. hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey
değil.sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek
kişiye bağlamadın ki....
epeydir eline almadığın kitaplar seni
bekliyor.kitap okurken de mutlu
oluyorsun
unuttun mu? kentin hiç görmediğin
sokaklarında gezip yeni yaşamlara
tanık olmak da keyif verecek sana.yine içeceksin
rakını balığın yanında.

üstelik dilediğin kadar
sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
aslolan yürektir. yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip
de duymayanlar acıtsa da içini unutma;
yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen
yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın
sevda duygusunu. elbet bitecek güneşe
hasret günler. ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve
minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri
dolduracak yüreğini...

Kahveden sonra tekrar görüşmek üzere sözleşerek ayrıldık. Dedikleri içime çok işlemişti. Hayatı doyasıya yaşadığını ve bunu sevdiği insanla yaptığını söyleyerek, bir şeyleri kaçırmaması önemli bir değer. iki hafta sonra beni aradığında çok sevdiği eşini kaybettiğini söyledi. İyiydi sesi, bu başımıza gelecek elbette dedi, yaşadıklarımızı yad edeceğim. Tekrar şehrimiz olan İstanbul'a göçüyorum dedi. Geçtiğimiz günlerde görüştük. Bana limonata ısmarladı. Eşine yazdığı şiirleri okudu. Bundan sonra da hayat devam ediyor, yaşamaya alıştık dedi.

Huzur doldu içime. 85 yaşında mavi gözlü, yüreği yaşama sevinciyle dolu muhteşem bir arkadaşım var artık. Dedikleri ders niteliğinde olması gerek sanırım. Bazen yaşadıklarıma gülüyorum, hayatta çok daha büyük değerler var. Görmek lazım...

4 yorum:

Fulya Bozoğlu 14 Mayıs 2009 10:34  

çok etkilendim.
böyle bir arkadaşa sahip olman ne güzel.
bir de şunu söylemeden edemiycem.ben blogda müzik çalıyorsa nefrete ederek hemen terkediyorum sayfayı.
ama senin şu dying in the sun terketmeme engel oluyor((:

Adsız 14 Mayıs 2009 10:37  

Teşekkür ederim Fulyacım:) o şarkıyı ben de çok çok seviyorum. Bıkmadan dinlenilecekbir parça.

Adsız 7 Temmuz 2011 05:47  

her insanın hayatında iyiler ve kötüler vardır. isterse insan hayata iyi tarafından bakabilir. ancak noter bey gibi bakabilen bir eşi varmış belliki.ya evde (her eve gittiğinde sen kendini paralarken o her zaman bahaneler
bulmaya hazırdır. "hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" "ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaştığın.) biri varsa ???

Adsız 7 Temmuz 2011 09:36  

işte o zaman hayatın zehir olur. hayatı çekilmez kılan durumlardan biri. ruh ikizini bulmak hayatta çok güç bu noter amca ne şanslı ki başarmış. umarım sen de başarırsın.

Yorum Gönder

Gereksiz yorum yazmama konusunda uyarı hakedecek biri değilsin belki ama öyle olma ihtimaline karşı bu uyarıyı koymalıyım! Alınma:)

Related Posts with Thumbnails

Ben Şahsen Kendim

İsyanlarım, sevinçlerim ve hiç büyümemiş halimle Ben Şahsen Kendim